Zatu Envat Hâdisesi – Murat Gezenler

16/05/2009 at 12:09 pm (Cehalet Özrü) (, , , , )

 

Cehaletin ilimden daha hayırlı olduğunu haykırırcasına buldukları her nastan “Cehalet özürdür” hükmünü çıkarmayı kendilerine din edinmiş olan muasır Mürcie’nin temel şüphelerinden bir tanesi de “Zatu Envat” hâdisesidir. Ebu Vakıd el-Leysi’den rivayet edildiğine göre o şöyle demiştir:

Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber Huneyn’e gidiyorduk. O dönemde biz küfürden yeni kurtulmuştuk. Müşriklerin bir ağaçları vardı. Onu tavaf ediyorlar üzerine silahlarını asıyorlardı. Bu ağaca “Zatu Envat” diyorlardı. Biz bunlardan birinin yanından geçerken “Ey Allah’ın Rasulü! Onların ki gibi bize de bir zatu envat yap” dedik. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Allahu Ekber! Sizin bu söylediğiniz şey İsrailoğulları’nın Musa’ya «Onların ilahları gibi bizim için de bir ilah yap» (7, Araf/138) sözü gibidir. Siz, sizden öncekilerin yolunu aynen takip edeceksiniz” demiştir.

Fâsid akîdelerini delillendirebilme adına bütün enerjilerini “Cehalet Özrü” konusunda harcayan irca ehli bu hadisi zikrettikten sonra “Sahabeler büyük şirk olan bir ameli Rasulullah’tan istemişler. Ancak Rasulullah onları tekfir etmemiştir. Zira onlar cahildirler” şeklinde iddialarda bulunmuşlardır.

Zatu Envat, müşrik Arapların silahlarını astıkları, etrafında tavaf yaptıkları, kendisinden bereket umdukları, yanında kurban kestikleri bir ağacın ismidir. Müşrikler bu ağaçtan bereket umdukları için onun yanında böyle fiillerde bulunmakta idiler. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ile beraber cihada çıkan ve henüz yeni Müslüman olan bazı kimseler müşriklerin bu fiillerini görünce Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e “Ey Allah’ın Rasulü! Onların ki gibi bize de bir zatu envat yap”  demişlerdir.

Allah’a hamd olsun ki, onların getirmiş olduğu bu delilde kendileri lehine hiçbir yön yoktur.  Konunun ayrıntıları şu şekildedir:

1- Öncelikle muasır Mürcie’nin getirmiş olduğu bu delil öncelikle aramızdaki ihtilafa dair muhkem bir nas değildir. Acaba bu rivayette sahabelerden sadır olan talep sahibini İslam’dan çıkaran büyük şirk midir? Yoksa sahibini İslam’dan çıkarmayan küçük şirk midir? Bu noktadaki kapalılık, rivayetin delaletinin zann’i olması, birden fazla ihtimali bünyesinde barındırması, rivayetin konuya dair muhkem bir delil olmadığını göstermektedir. O halde burada evveliyatla yapılması gereken, konunun delaleti kat’i muhkem nasları ışığında değerlendirilmesidir. Allah (Subhanehu ve Teala) kendisine şirk koşanları asla affetmeyeceğini bildirmiş, kendisine şirk koşanları ise kitabında müşrik olarak isimlendirmiştir. Bu muhkem nasların “Şayet kişi cehaleten Allah’a şirk koşarsa müşrik olarak isimlendirilemez” şeklinde tahsis edilmesi ancak kendileri gibi muhkem naslarla olmalıdır. Konuya dair açık ve sarih ayetleri terk ederek delaleti tamamen zanni bir rivayetle istinbatta bulunmak cehaletin doruk noktası olsa gerek…

2- Bu rivayetin irca ehlinin fasid akîdesi lehine delil olamayacağının bir başka delili ise “İhtimal taşıyan fiillerden dolayı kişi tekfir edilmez” kaidesidir. Şayet bir kimsenin sözünün ya da amelinin şirke delaleti ihtimal taşıyorsa bu kimsenin tekfir edilemeyeceği bu hususda kabul görmüş sabit bir kaidedir. Nitekim İbn-i Teymiye (rahimehullah) bu kaideyi “İhtimal taşıyan bir sebepten dolayı kişiler tekfir edilmez” şeklinde dile getirmiştir.

Rivayette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘den bulunulan talebin küfre ihtimali oldukça kapalıdır. Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) kendisine  “es-Samu Aleyke” (ölüm senin üzerine olsun) şeklinde selam veren Yahudiyi öldürmemiş kendisine “Ve aleyke” diye mukabelede bulunmuştur. İmam Buhari bu hadisi Kitabu-l İstitabe’de “Zımmi bir kimse ya da bir başkası Rasulullah’a es-Samu Aleyke gibi üstü kapalı bir biçimde dil uzatması ya da bunu açıkca söylememesi” şeklinde bir bab başlığı açarak rivayet etmiştir.

Bununla birlikte muhaliflerimiz bu rivayeti delil getirmekle tam bir iki yüzlülük örneği de sergilemektedirler. Zira onlar “Tekfir Fitnesi” adı altında yapmış oldukları bütün sohbetlerde “İhtimal taşıyan fiillerden dolayı kişi tekfir edilmez” kaidesini dillerinden hiç düşürmezler. Ancak “Cehalet Özrü” konusu açıldığı zaman ise dillerinden düşürmedikleri bu kaideyi bir anda unutuvermişlerdir.

3- Âlimler ittifakla, Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e yöneltilen talebin büyük şirk olmadığını söylemişlerdir. Şeyhul İslam İbn-i Teymiye (rahimehullah) bu rivayeti Mecmuu-l Fetava” isimli eserinde üç ayrı yerde, “İktidau-s Sıratı Mustakîm” isimli eserinde ise iki ayrı yerde zikretmiştir. Şeyhul İslam özellikle hadisi “Kâfirlere benzemenin neyhedilmesi” konusunda ele alırken bir yerde kendisine özel bazı yerlerin ziyaret edilerek orada Allah’a dua edilmesinin ya da buna benzer fiillerde bulunmanın hükmü sorulmuş o ise bu rivayeti delil getirerek şöyle demiştir:

“Bunların hepsi bid’attir. Cahiliye ehlinin amellerinden olup şirke götüren yollardır.”

Yine bir başka yerde aynı hadisi zikrederek şöyle demiştir:

“Bu hadiste görüleceği üzere Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) sahabilerin, gölgesine sığınacakları, silahlarını asacakları basit bir ağaç istemek suretiyle kâfirlere benzeme (çalışmalarını) nasıl inkâr etmektedir. Şu halde bundan çok daha büyük önem arzeden konularda müşriklere benzemeye ya da bizzat şirkin kendisine özenmeye nasıl izin verilebilir?” 

Aynı şekilde İmam Suyuti tazim edilmemesi gereken yerlerin yüceltilmesi konusunu izah ederken bu noktada yapılan bid’atlerden bahsederek İbn-i Teymiye’nin ifadelerinin aynısını kullanmıştır:

“Dikkat ediniz. Onların sadece mücerred bir şekilde kâfirlere benzeme isteklerini Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) ne şekilde inkâr etmektedir.”

İmam Şatibi Ehli kitabın bid’atlerine uyma konusunu anlatırken Müslümanların da geçmiş ümmetlerin işlemiş oldukları bid’atlerin aynısını yapacaklarını belirttikten sonra bu hadisi zikrederek şöyle demiştir:

“Muhakkak ki Zatu Envat edinmek Allah’tan başka ilahlar edinmeye benzer. Ancak bu bizzat Allah’tan başka bir ilah edinmek değildir.”

Kadı Ebu Bekir İbnu-l Arabi bu rivayeti aktardıktan sonra şöyle demiştir:

“Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) onları bid’atlere uymaktan sakındırmış ve sünneti ihya etmelerini emretmiştir.”

Muhammed bin Abdulvebbah Kitabu- Tevhid’de “Ağaç, Taş ve Bunun Benzeri Şeylerle Teberruk Etmek” babında bu hadisi getirmiş ve şöyle demiştir:

“Bu hadisten şirkin büyük şirk ve küçük şirk olmak üzere ikiye ayrıldığı görülmektedir. Ancak onlar bununla mürted olmamışlardır.”

Bilindiği üzere bizim irca eli ile aramızdaki ihtilafın aslı, hayatını Allah’a şirk koşarak geçiren bir toplumun cehaleti sebebi ile mazeretli olup olmayacağı yönündedir. Ancak onların getirmiş oldukları bu rivayette Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘e yöneltilen talebin büyük şirk olmaması ve özellikle de ilim ehlinin hemen hemen tamamının böyle bir amelin büyük şirk olmadığını açık bir şekilde belirtmeleri muhaliflerimizin getirmiş olduğu delilin konumuz açısından delil olma özelliğini yitirdiğinin en güzel ispatıdır.

4- Tüm bu izahlarla beraber sahabilerin taleplerinin büyük şirk olduğunu kabul etsek dahi hadiste onların böyle bir şeyi istemelerine rağmen müşrik olmadıklarına dair hiç bir delil yoktur.  Yine aynı şekilde talebin büyük şirk olduğunu kabul etsek dahi hadiste onların Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) tarafından cahil olmaları sebebiyle özür sahibi kabul edildiklerine dair de bir açıklama yoktur. Sahabiler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘den istememeleri gereken bir şeyi istemişler Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘de onları ağır bir dil ile uyarmıştır. “Bundan dolayı delilin durduğu yerde durmak ve gittiği yere kadar gitmek gerekir.” Hiç kimsenin kendi düşüncesini ispat etme adına naslara ilavede bulunmaya hakkı yoktur.

5- Sahabilerden sadır olan isteğin büyük şirk olduğu sabit dahi olsa hadisin başında “O dönemde biz küfürden yeni kurtulmuştuk” ifadesi geçmektedir. Bizim ihtilaf ettiğimiz konu ise yıllardır kendilerinin Müslüman olduğunu iddia eden tağutlar, onların yardımcıları ve kulları hakkındadır. Bizler İslam’a yeni giren bir kavmin cehaleti sebebi ile mazeretli olup olmadıklarını tartışmıyoruz ki, bu rivayet konuya dair delil olsun. Bu yüzden irca ehlinin İslam’a yeni giren ve Rasulullah ile beraber cihada çıkan bir topluluğu yıllardır kendilerinin Müslüman olduğunu iddia eden, Rasulullah ile cihada çıkmak şöyle dursun O’nun tek bir hükmüne dahi zerre kadar önem atfetmeyen bir toplumla, kıyaslanmaları kıyasların en batılı olsa gerek…

6- Sahabelerin bu taleplerinin büyük şirk olduğunu kabul etsek dahi onlar bunu istemişler ancak yapmamışlardır. Elbette şirki istemek ile yapmak arasında da çok büyük bir fark yoktur. Ancak bizim ihtilafımız şirk fiilini yapmayı isteyenler üzerine değildir. İrca ehli bu hadisi delil getirerek Allah’ın vahyini kaldırıp yerine beşer esaslı kanunlar ihdas eden tağutları, Allah’ın indirdiği hükümlerle hükmetmeyen kâfir hâkimleri, onların destekçilerini ve kullarını cehaletleri sebebiyle özür sahibi kabul etmektedirler. Onların kendileri lehine bu hadisi delil getirdikleri kimseler, apaçık şirk fiilini yıllardır işlemekte ve hayatlarının bir parçası haline getirmişlerdir. Ancak hadiste bahsedilen sahabilerin taleplerini büyük şirk kabul etsek dahi onlar bunu yapmamışlar sadece istemişlerdir. Sadece şirk olan bir fiili talep eden ile hayatlarının her alanında Allah’a şirk koşan kimselerin kıyaslanması da apaçık dalâletten başka bir şey değildir.

Soru: Sahabilerin bu istekleri büyük şirk değilse Rasulullah neden “Allahu Ekber! Sizin bu söylediğiniz şey İsrailoğulları’nın Musa’ya «Onların ilahları gibi bizim içinde bir ilah yap» (7, Araf/138) sözü gibidir” diyerek tepki göstermiştir?

Cevap: Öncelikle Rasulullah’ın onlara bu şekilde karşılık vermesi yapılan amelin büyük şirk olduğunu ispat etmez. Zira insanları sakındırma adına aslen küçük şirk olan bir konuda büyük şirkten örnek vermek ya da o fiil büyük şirkmiş gibi tepki vermek beyan anında meselenin önemine dikkat çekme adına gerek Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in gerekse de sahabilerin sık sık başvurdukları bir üsluptur. Nitekim Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem) “Allah ve sen dilersen” diyen bir kimseye “Beni Allah’a ortak mı koşuyorsun” diye cevap vermiştir. Huzeyfe (ra) bir hastanın yanına girmiş, onun pazusunda bir kayış (muska şeklinde bir deri parçası) olduğunu görünce onu kesmiş -ya da söküp çıkarmış- ve şu ayeti okumuştur:

“Onların çoğu şirk koşmadan Allah’a iman etmezler” (12, Yusuf/106)

İbn-i Abbas (radıyallahu anhu) “O halde bile bile Allah’a ortaklar koşmayın” ayetini küçük şirk için delil getirmiştir. Muhammed b. Abdulvehhab İbn-i Abbas’ın bu istidlaline dair “Sahabiler büyük şirk hakkında nazil olan ayetleri küçük şirk şeklinde de tefsir etmişlerdir” demiştir.

Bununla beraber Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in sahabilerin talebini İsrailoğulları’nın talebine benzetmesi de istenilen şeyin büyük şirk olduğuna dair sarih delil değildir. Zira teşbihte, benzeyen ile benzetilen arasında bütünüyle bir uyumun olması söz konusu değildir. “Aslan gibi” dediğimiz zaman karşımızdaki kimseyi asalet ya da kuvvet bakımından aslana benzetiriz. Yoksa her bakımdan onun aslan ile birebir uyum sağladığını kastetmeyiz. Bundan dolayı Rasulullah (Sallallahu Aleyhi ve Sellem)‘in sahebelerin talebini İsrailoğullarının talebine benzetmesi talebin büyük şirk olduğuna kat’i bir şekilde delalet etmekten uzaktır. Hiç şüphesiz en doğrusunu Allah (Subhanehu ve Teala) bilir.

 

 

 


Süneni Tirmizi, 2106.

 

En-Nihaye fi Garibil Eser, 2/294; Lisanu-l Arab, 7/418; Tehzibul Luga, 4/484.

Es-Sarimul Meslul, 496.

Buhari, Kitabul İstitabe, 4/6414.

Her ne kadar son dönemde Necid ulemasından talebin büyük şirk olduğunu söyleyen birkaç âlim olmuşsa da bunlar şazz görüşlerdir ve itibar edilmez.

Mecmuul Fetava, 6/224.

İktidau-s Sıratı Mustakîm, 2/217.

El-Emru bil İttiba ve-n Nehyu ani-l İbtida, sy:9.

İtisam, 2/296.

İbnu-l Arabî, Ahkamu-l Kur’an, 4/14

Ebu Muhammed el-Makdisî, et-Tahzir Min Guluvvi Fi-t Tekfir, sy: 71.

Tefsiru Kur’anil Azim, 4/418; Tefsiru İbn-i Ebi Hatim, 8/473.

Yorum bırakın